CORONAVİRÜS NEDENİYLE SÖZLEŞMEDEN DÖNME VE FESİH(TÜKETİCİ HUKUKU BAĞLAMINDA)

 

 

Tüm dünyayı etkisi altına alan Coronavirus’ün, Dünya Sağlık Örgütü’nün 16 Mart 2020’de yayımlamış olduğu durum raporunda salgının Türkiye’ye de ulaştığını görmekteyiz. Her ne kadar söz konusu raporda onaylanmış beş vaka olduğu yazılı olsa da, Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca tarafından hasta sayısının yazının yazıldığı saatlerde 47’ye ulaştığını bildirilmiştir. Virüsün bulaşma yollarının tümü henüz saptanamamış ve fakat virüsün solunum yolu ile geçtiği bilinen bir gerçektir. Hastalığın daha fazla yayılmaması amacıyla ülkemizde çeşitli önlemler alınmaktadır. Bunlara eğitime 16 Mart – 23 Mart arası tatil verilmesi, 16 Mart Pazartesi gece itibariyle tüm illerde eğlence mekanlarının faaliyetlerinin geçici olarak durdurulması, yurtdışından gelen yerli ya da yabancı turistlerin karantina altına alınması, yurt dışı uçuşlarının iptal edilmesi örnek verilebilir.

Bunların yanı sıra Dünya Sağlık Örgütü başta olmak üzere ülkemizde de bireylerin uygulaması gereken birtakım önerilerde bulunulmakta ve en önemli adım olarak vatandaşların evde kalmaları ve mümkün olduğunca hiç kimseyle temas halinde bulunmamaları söylenmektedir. İşyerlerinin kapatıldığı ve işçilerin ücretsiz izne çıkarıldığı, eğitimin tatile girdiği şu günlerde zorunlu olmadıkça dışarı çıkılmaması önerilmekteyse de bu durumun daha ne kadar süreceği hakkında bir kesinlik bulunmamaktadır.

Öngörülemezliğin günden güne arttığı şu günlerde Coronavirus Salgını Nedeniyle Oluşabilecek Ekonomik Yıkım İhtimaline Karşı Hukuki Kavramlar ve Çözüm Önerileri başlıklı yazımızda da değinildiği üzere, alınmayan tedbirler kalıcı hasarlara yol açabilecek ekonomik kriz bireyleri birçok alanda zarara uğratacaktır. Ekonomik krizden etkilenecek sektörlerden biri de turizmdir. Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Belediyeler tarafından belgelendirilen konaklama tesislerindeki konaklamalarda 2019 yılına göz atıldığında yerli ve yabancı turistin Mart ayından Ağustos ayına kadar artış gösterdiği görülmektedir. Bu durum yalnızca 2019 yılına özgü olmamakla birlikte turizm cenneti olan ülkemizde diğer yıllar da 2019’a paralellik göstermektedir. Gerek yerli gerekse yabancı turistler, turizm acenteleri, oteller ve seyahat turları ile anlaşmalarını çok önceden yapmaktadır. Öte yandan Coronovirus salgını ile gerek bireyler tarafından gerekse de devlet eliyle alınması gerekli birtakım önlemler de dikkate alındığında, turizm acenteleri ile yapılmış olan anlaşmaların uygulanamama sorunu ortaya çıkacaktır. Bu yazımızda da bireylerin çeşitli kişi ve kuruluşlarla yapmış oldukları sözleşmelerden dönme hususunu tartışacağız.

Türk Medeni Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu’nda yer alan ve Türk Hukuku’nun geri kalan kısmında da önemli bir yere sahip olan sözleşme serbestisi ilkesi gereğince, taraflar istediği süre zarfında, istediği kişi ya da kurumla, hukuk düzeninin elverdiği ölçüde hukuksal bir ilişki kurabilmektedir. Tarafların aralarında akdedilen sözleşmede, mücbir sebeple sözleşmeden dönme ifadesi yer alabilmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun E. 2017/90 K. 2018/1259 sayılı ve 27.6.2018 tarihli kararında mücbir sebep şu şekilde açıklanmıştır: “Mücbir sebep, sorumlu veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, genel bir davranış normunun veya borcun ihlâline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2017, s. 582). Deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır. Yukarıdaki açıklamadan da anlaşılacağı gibi mücbir sebebin bir takım unsurları vardır. Öncelikle mücbir sebep, zorlayıcı bir olaydır. Bu olay doğal, sosyal veya hukuki bir olay olabileceği gibi insana bağlı beşeri bir olay da olabilir. Bu olay, zarar verenin faaliyet ve işletmesi dışında kalan bir olay olmalıdır. Mücbir sebep nedeniyle zarar veren, bir davranış normunu veya sözleşmeden doğan bir borcu ihlal etmiş olmalıdır. Yine mücbir sebep, davranış normunun ihlali ya da borca aykırılığın sebebi olmalı ve kaçınılmaz bir şekilde buna yol açmış olmalıdır. Kaçınılmazlık kavramı, mücbir sebep yönünden karşı konulmazlık ve önlenemezlik kavramını da kapsar. Mücbir sebebin bir diğer unsuru ise öngörülmezliktir.” Bu karar ışığında Coronavirus salgını ya da Coronavirus salgını nedeniyle alınan önlemler de, mücbir sebep olarak sayılabilmektedir.  Taraflar arasında kurulmuş sözleşmenin, mücbir sebep ile sözleşmeden dönme ya da sözleşmenin feshine cevaz vermesi halinde taraflar için sözleşmenin sona erdirilmesi mümkün olabilecektir.

Öte yandan sözleşmenin kurulması anından itibaren tarafların ifa kabiliyetlerini etkileyecek, Coronavirus salgını gibi birtakım engeller çıkabilir ve taraflar arasında yer alan sözleşmede mücbir sebep nedeniyle sözleşmenin sona erdirilmesi ya da feshi hükmü yer almayabilir. Bu açıdan sözleşmede yer almasa da, yasa koyucu tarafların sözleşme bağlayıcılığından kurtulması amacıyla haklar tanımıştır: Sözleşmeden dönme ve fesih.

Bu iki terim esas itibariyle birbirinden ayrı anlamlar taşımaktadır. Fesih sözleşmeyi ileriye dönük sona erdiren bir işlem olmakla birlikte dönme ise geçmişe etkili sonuç doğurmaktadır. Kişilerin turizm acentleriyle yaptıkları anlaşmaları, sözleşmenin ifa edileceği günden kısa bir süre öncesinde kurdukları düşünüldüğünde, Coronavirus salgını sebebiyle yaşanılacak ekonomik kriz sonrası acenteye borçlu olan müşteri, aldığı hizmetin bedelini ödemekte güçlük çekebilecektir. Bu durumda sözleşmeden dönme hakkının kullanılması mümkündür. Türk Borçlar Kanunu’nun Aşırı İfa Güçlüğü başlıklı 138. maddesi, sözleşmenin akdedildiği esnada sözleşme taraflarınca öngörülemeyen ve öngörülmesi de beklenemeyen olağanüstü bir durumun borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkması durumunda sözleşmeden dönme hakkına sahip olabileceğini düzenlemiştir. Bu düzenleme ahde vefa ilkesinin istisnalarından biri olarak kabul edilmekte ve temelini Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenen dürüstlük ilkesinden almaktadır. Bu maddenin hayata geçirilebilmesi için aşağıda sayılı dört koşulun birlikte gerçekleşmiş olması gereklidir:

  1. Sözleşmenin akdedildiği sırada öngörülemeyen ve öngörülmesi de taraftan beklenmeyen olağanüstü bir durumun ortaya çıkması
  2. Bu durumun borçludan kaynaklanmıyor olması
  3. Kendisinden ifanın istenmesinin dürüstlük kurallarına aykırı olacak şekilde borçlu aleyhine değiştirilmiş olması
  4. Borçlu, borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı derecede güçlenmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa edilmiş olması

Yukarıda sayılan bütün koşulların gerçekleştiği durumunda borçlu hâkimden, sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteyebileceği gibi bunun mümkün olmaması halinde, karşı tarafa yapacağı bir bildirimle, sözleşmeden dönebilir ya da sözleşmenin yapısına göre fesih hakkını da kullanabilir.

Bunun yanında Coronovirus salgını sebebiyle birçok ülkede sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş bulunmaktadır. Yazı tarihi itibariyle henüz ülkemizde bu konuya ilişkin bir karar alınmamış olsa da, sıkı tedbirlerin ve aslında fiilen bu tedbiri yaratan uygulamaların başladığı aşikârdır. Otel, tatil, gezi, tur rezervasyonlarını aylar öncesinden yapan ve bu sebeple tatil acenteleriyle önceden sözleşme akdeden müşteri hizmetin verileceği gün ülkenin uyguladığı tedbirler yüzünden sözleşmeden yararlanamayacak hale gelebilme tehlikesi ile karşı karşıya olacak ve ifa imkânsızlığı durumu oluşacaktır. Türk Borçlar Kanunu’nun 136. maddesi bu hususu düzenlemiştir:

“1) Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer. 2) Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder. 3) Kanun veya sözleşmeyle borcun ifasından önce doğan hasarın alacaklıya yükletilmiş olduğu durumlar, bu hükmün dışındadır. Borçlu ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almazsa, bundan doğan zararları gidermekle yükümlüdür.”

Devletin sağlık tedbirleri amacıyla sokağa çıkma açısından vatandaşına kısıtlama getirmesi veya sokağa çıkma yasağı gibi durumlar söz konusu olduğunda turizm acentesinin sağladığı hizmetin edimi, kanun veya yetkili makam kararıyla yasaklanmış hale gelecektir. Bu durumda da hukukî imkânsızlık vuku bulacaktır. Yine de söz konusu salgına karşı alınacak önlemler bakımından bunun geçici bir durum olduğu düşünülse de, hukuki sözleşmelere yansıması farklı olabilmektedir.

Yargıtay kararları, imkânsızlığı sürekli imkânsızlık ile geçici imkânsızlık olarak ikiye ayırmış ve bunları farklı sonuçlara tabi kılmıştır. Bu ayrımı yapabilmek için, sözleşmenin ifasıyla ulaşılmak istenilen amacın sonraki bir zamanda da gerçekleşebileceği durumlarda imkânsızlığın geçici olduğu belirtilmektedir. Ancak bazı hallerde, sözleşmenin ifası bakımından imkânsız sayılan geçici durumların da sözleşmeyi sürekli olarak imkânsız hale getirdiği göz ardı edilemez. Örneğin, tatil acentesiyle yapılan sözleşmelerde turizm acentesinin sunduğu hizmet belirli bir süreyi kapsamaktaysa da ifa zamanı özel bir önem taşıdığı için sürekli imkânsızlık olarak nitelendirilmelidir.

Sözleşmenin müşteri kısmında yer alan kişi için de, Coronavirus salgını sebebiyle ücretsiz izne çıkmış olan işçi; restoran, çay bahçesi, kahvehane gibi iş yerlerini kapatan çalışanın da büyük gelir kaybı yaşayacağı aşikardır. Bu sebeple turizm acentesinden aldığı hizmetin karşılığının ödemesini kendisinden beklemek gerçekten de dürüstlük kuralıyla bağdaşmayacaktır.

En nihayetinde bu husus Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da düzenlenmiş bulunmaktadır. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 51. maddesi paket tur sözleşmelerini düzenlemiştir. Maddenin ilk fıkrası paket tur sözleşmelerini, “…Paket tur düzenleyicileri veya aracıları tarafından aşağıdaki hizmetlerden en az ikisinin birlikte, her şeyin dâhil olduğu fiyatla satıldığı veya satımının vaat edildiği ve hizmetin yirmi dört saatten uzun bir süreyi kapsadığı veya gecelik konaklamayı içerdiği sözleşmelerdir.”  diyerek tanımlamış ve devamında “Ulaştırma, Konaklama, Ulaştırma ve konaklama hizmetlerine bağlı olmayan başka turizm hizmetleri” diyerek çeşitlendirmiştir. Kanunun aynı maddesi, tüketicinin kendisinden kaynaklanmayan nedenlerle sözleşmenin esaslı unsurlarından birisinin değişmesi veya turun başlamadan önce iptal edilmesi halinde sözleşmeden dönme hakkına sahip olacağını belirtmiştir: “Tüketicinin, sözleşmenin ifası sürecinde ortaya çıkan her türlü eksiklik nedeniyle bedelin indirilmesini talep etme hakkı vardır. Paket tur düzenleyicisinin, tur başladıktan sonra önemli bir yükümlülüğünü yerine getirmediği veya getiremeyeceği tespit edildiğinde tüketici sözleşmeden dönebilir. Bu hâllerde paket tur düzenleyicisi veya aracısının ücret talep etme hakkı sona erer. Yapılmış olan ödemelerin sözleşmeden dönüldüğü tarihten itibaren tüketiciye derhâl iade edilmesi zorunludur. Ancak paket tur düzenleyicisi o ana kadar ifa etmiş olduğu edimler için tüketiciden hizmetten faydalandığı oranda uygun bir karşılık talep edebilir.”

Görüldüğü üzere sözleşmeden dönme hakkı her iki taraf için de sağlanmıştır. Bunun yanında Paket Tur Sözleşmeleri Yönetmeliği’nin Sözleşmenin feshi başlıklı 16. maddesi, paket tur alan tüketicinin sözleşmenin diğer tarafına yazılı veya kalıcı veri saklayıcı aracılığıyla sözleşmeyi tek taraflı olarak feshedebilmektedir. Paket turun başlamasından 30 gün evvel yapılan fesihlerde, ödenmesi zorunlu vergi, harç ve sair yükümlülüklerden doğan masraflar hariç olmak üzere herhangi bir kesinti yapılmaksızın tüketicinin ödemiş olduğu bedelin kendisine ödeneceği hususu da düzenlenmiştir. Öte yandan paket tutun başlamasına 30 günden daha az bir süre içinde yapılan fesih bildiriminde ise, sözleşmede belirtilmek kaydıyla belirli oranda kesinti yapılabilmektedir. Tüm bunlarla beraber maddenin 4. fıkrası, Katılımcının gerekli tüm özeni göstermesine rağmen öngöremediği ve engelleyemediği bir durum veya mücbir sebep nedeniyle paket turun başlamasına otuz günden daha az bir süre kala fesih bildiriminde bulunması halinde, ödenmesi zorunlu vergi, harç ve benzeri yasal yükümlülüklerden doğan masraflar ile üçüncü kişilere ödenip belgelendirilebilen ve iadesi mümkün olmayan bedeller hariç olmak üzere, herhangi bir kesinti yapılmaksızın katılımcının ödemiş olduğu bedel kendisine iade edilir.” ve 5. fıkrası “Bu madde kapsamında yapılacak bedel iadelerinin, fesih bildiriminin paket tur düzenleyicisi veya aracısına ulaşmasından itibaren on dört gün içerisinde katılımcıya yapılması zorunludur.” diyerek mücbir sebep halinde sözleşmenin feshinin ve bedellerin iadesinin mümkün olduğunu göstermektedir.

Yukarıda anlatılanlar dikkate alındığında, Coronovirus salgını ve bu sebeple alınan önlemler çerçevesinde hak kaybına uğrayacaklar yalnızca tüketiciler değil, aynı zamanda tatil hizmetlerini sağlayan kurum ve kuruluşlar olacaktır. Bunun sıra, yukarıda anlattığımız süreç, bazı farklı düzenlemeler bulunsa da, ulaştırma ve konaklama hizmetleri için yapılacak sözleşmeler için de geçerli olacaktır. Yine de bireylerin salgın sebebiyle uygulanması gereken tüm tedbirleri dikkate almalarını ve bu süreçte herhangi bir hak kaybına uğramamaları için sözleşmeden dönme ve sözleşmenin feshi hususunu anlatmış bulunmakta ve bu süreçte hukuki yardım almanızı tavsiye etmekteyiz.

Stj. Av. Hanife Cerit